Pazartesi, Kasım 01, 2010

Yaşam Aralıklarım.-tasvirname

Bir takım insanlar çevrede olduğu sürece diye başlayan, genelleme yapacağım bir cümle girişini düşünürken, kafamın karışmasına sebep olduğunu düşündüğüm olayların ve oluşumların içinde kendimi bulduğum an kafamdan çıkarıp itip, sanki evin içine giren sevimsiz bir böcek gibi onu yakalayıp acil balkona koşup veya pencereden onu atmak için içinde bulunduğum hızlı zaman aralığındaki telaşlı ve sakin hal. Birbirini takip eden ve içimi rahatlatan o anki alınan derin nefes. Yaşam aralığım.

Salı, Ekim 19, 2010

Biliyorum

Biliyorum. Bunu bu kadar netlik ile söylemem- dilimde- , yazmam burada olacağına işarettir. Ve biliyorum istediğimi.
Ve biliyorum, ne vakit istesem yapıyorum. Fakat, bildiğimin gerçekleşmesi için gerekli olan tek şeyin ne olduğunu bilerek beklemesini de biliyorum.Buna geçit veremiyorum. Bekliyorum zamanı.
Olacak olanları şimdiden yazmak olsun bu da.

soon, i will be there..


but it's ok i'll be there...



Pazar, Ekim 17, 2010

Yaşamsal Mazeret

Yaşanmamış anlarım varmış anı olmaya hevesli. Hissettim.. 
-Yaşamak lazım, dedim. 
Kiminle, ne vakit olacak bilemedim. 
En çokta nefesi içine çektikçe içimde gırtlağımda, hayatımda yaşadığım o yeni  anları anımsadım ve o an ki muhteşem hissiyatı. Hakkaten yaşamak diriltiyor adamı ölü toprağını attırıveriyor.
SELAM!! Yeni gün. 
-Güz'ün eski tatlarını tazeleyelim mi?

Cuma, Ekim 15, 2010

at'an tut'an

Jolene hala o jolene. işten istifa etmedi gitti o jolene. öyle bi hatun o.
Dinle ve savur bir okkalı küfür. Başka bi hal aldırtmaz. :)



Salı, Ekim 12, 2010

Bunu da yazınız bayım.

Adımı atmak çok önemli, kendimi baz alıyorum çoğu kez. Nesnellik ne kadar çok ön planda olsa da düşüncelere ortaya çıktığında öznelliğin baş göstermesi en doğalı değil mi? Bazen yaptığım muhakemeler, gene mi bencilim diye düşündürüyor beni. Ama sorunsuz olmaz tabi. Neyi ne için yaptığını bilmediğin ve birşeyin içine dahil olduğum zamanları düşünüyorum ve hiçlik duygusunun vücumda yarattığı tepkileri.. Hoşuma gitmiyor. Kendimi sevdiğim şeylere yönümü döndürüyorum böyle "çoğu" zamanlarda. Ama nafile derler ya hep, ama bende hiç nafile olmuyor.Neticeler çok daha farklı.
                      -Sonuçlar pozitif hanfendi(beyfendi), hastamız düşündüğümüzden de kısa bir sürede normale      döndü. Hatta bu tip yaşanılan vakalardaki sonucunu olumlu aldığımız ilk hastamız..
gibi mesela. Kendimi kabaca kötü hissettiğim anların yıkıntıları mı? Aman aa bak orda ne varmışş!! psikolojisi ne kadar sağlıklıysa bugüne kadar o denlisiyle huzurlarınızdayım.

Çarşamba, Ekim 06, 2010

Just some some some-times.

Sam. Sam. Sam. cheese, olive,... such such such things make me better. in the morning times but some some som-times.


  Nayt. Nayt. Nayt. night times red, red, red wines make me oke. But at some some some nights. not all all all nights.

Salı, Ekim 05, 2010

Farklı teller.

Bir de şey vardır. Pişkin bencillikler. Ve en güzelini de kendimi haklı hissettiğim ve bulduğum zamanlarda yaparım pişkin bencillikleri. Kırık kırık konuşurum büyüklerin tabiriyle. Bende senin gibi ne diyeceğimi bilmeden içimden birsürü şey söylüyorum ve söylemek istiyorum. Ama ben yapamıyorum geri dönmeyi yani öyle bi böbürlenme var ki bünye de kabul etmiyor haklı görüyor her şekilde kendini ve kaybederse de gururla yenik düşmekte direniyor zihnim. Aynı anda göğüsümün ortası yorgun düşüyor. Biraz omuzlarımdan çöküp oturuyorum bu kezde. Biraz daha rahatlamış hissediyorum neden? Çünkü karşımda toparlanıveren bir zihin oluşuyor, gösteriveriyor kendini. Tam da bunu dilerken diye bir şey de yok zihnimde. Ama zamana yenik bırakıveriyorum kendimi. Sevdiğim eylem. Geçiyor ki cümlede kelimeler bir bir; ellerim.. kahvaltı.. terliklerimle... sana.. gülümse..
Bırakıverdim kendimi gene. Müddet belirsiz. Tekerrürün tekkesi hayatım.

Çarşamba, Eylül 29, 2010

Şukelam.

Zihnim bir açık ki, etrafımdaki herşeyi kapsamak isteği var içimde. Nedir ki bu şimdi? Gece gece karnım acıktı bi gözüm buzdolabında fazla gezinmedi gittim bakındım. çiklota- gülerler ya hep bu çikolataya çiklota deyişime. Bana da garip gelen o çikolata demeler. Evin yeni şekli evi de geniş gösterdi hani. sevdim sevdim.

yeni alışkanlıklar edinmeyi seviyorum. Eğlence olsun. olsun. Dün 1,5 seneyi 1,5 saate sıgdırmadık mı mesela.. Mesela insanlar  5-6 saat eglenmek icin toplandıklarında 2 saatini muhtemel boktan muhabbetlere harcayıp bir diger kalan kısmında da kösledikleri, son yarım saat kala gülmeleri gibi de değil bu. Tam 1,5 saati dolu dolu kahkahalara boğmak ve kendini bulmak. Kendini bulma çabasına girmeden, nerdeyim ben zırvalıkları bile kafaya girmeden, yok burası olsun veya şurası olsun yer zaman karmaşası da yok. Her şeyi oluşturan sanki oturdugumuz sandalyeden yürürken adım attıgımız yoldaki taşlara varana kadar sanki ben geldim o geldi biz vardık diye oradalardı, insanlarda öyle. bu ne megolamanlık zırvası da degil bu.

Bu nedir? şukela. ah şu kelam.

Pazartesi, Eylül 13, 2010

danke schoen ALYUVAR












DANKE SCHOEN ALYUVAR'!
Müziklerini videolarla tanıdığım bir grup Alyuvar. turnelerinin olduğunu duyduğumda heycanla bekleyiş süreci içerisine girdim pek tabi. Gün geldi, Hayalbaz' mekan olarak seçilmiş ve içeriye girmeden bir saat önce bi etrafı kolaçan etmek istercesine önünden geçiyorduk mekanın. Aydın'ın yok ya pek gelen olmaz sanırım demesine karşılık bir saat sonra mekana doğru yaklaştığımızda insanlar neredeyse tek sıra olmuş kuyruk şeklinde vaziyeti görünce bak ben demiştim sana diye söze başladım :) haklı çıkmanın verdiği mutlulukta cabası tabi:)
Pek şeker elemanlar sıcakkanlılar birde. Ben pek beceremem bunun teorik kısımlarını- müzikte böyle boyumu aştığı noktalar oluyordur elbet- .müziğe ruh katıyor adamlar. Bugünlerde devamlı -Nerde benim özgür ruhum? diye hayıflanıyorken orada olmak ilaçtı demek tam bi tanım olur. cuk oturur hatta. 
Sıradaki ? bekliyorum ben .

Cumartesi, Ağustos 28, 2010

evet dün arkası yarın demiştim ve arkası geldi geliyor. :)
aslında bugunde öyle kelimelere dökesim yok. pek dengesiz halim gene sular üstünde günlerdir. ondan olsa gerek deyip geçiyorum ve sadece olympos'tan "tatil" den fotografları görmek istiyorum ve nantes beni benden alıyor bu dakikalarda. belkide bunun dinginliğinden bırakasım geliyor elimdeki herbirşeyi.

evet bu gece yola cıkmadan önce yazıhane onunde bekler iken video cekimlerimiz arasında tam bir fırlama olan fotograf. :)














































Cuma, Ağustos 27, 2010

güneyi selamlamanın sevinci

içimde hala. güneyin güzelliği ve o denizin fena sıcaklığı. alışık değilmişim onu anladım. yıllardır buz gibi ege suları ilaçmış onu bildim bu yaz. ama içimin huzurunun aynısını ege de bulmadım onu da bildim.
 olympos a giderken yazıhaneden başlayarak yolculugumuzu videolayıp fotografladık. mutlu mutlu kampanyalı ayrı gideceğimiz sanarken otobüsün boslugundan yaralanarak yanyana gittik. uyumayı seven tipler olarak ne kadar rahatsızlık verici olsada otobüs yolculuğumusda uyumayı başarabildik. antalya terminale geldiğimizde ufak bir kahvalyı yaptık ve ardından olympos kavsagına gidebilmek için ilçe terminale yöneldik. otobüshareket etmeden birer sigara yakıp biraz baygın biraz uykulu sigaralarımızı söndürüp otobüse bindik. başta etrafı seyrederek ve arkamızda oturan 3 kafadar arkadaşın dalış muhabbetlerini kıskanarak biraz yol aldık fakat sonrasına ben dayanamadım ben uyumuşum. :)

olympos kavsagına geldiğimizde daha cok italyan turistlerin artistlerine denk geldik güldük biraz. gene video kaydı aldık ve pansiyonumuza yerleşmek için tekrardan otobüse atladık. olympos' un içine doğru ilerledikçe ağaç evleri gördükçe yorum yapmaya başladık. hangisi güzel aa bak bunu internette ararken görmüştük ama bak uzakmış gibi muhabbet etmeye başladık. keyifli bir yorgunluk ile pansiyonumuz önünde indik ve kıvrak bir şekilde odamıza yerleşip biraz dinlendikten sonra kahvaltı etmeye cıktık. orada bulunan arkadaşlarımız ile birlikte kahvaltı muhabbet ikilisini yaptıktan sonra olympos'un tadına parmak atma hevesiyle pansiyondan ayrıldık. :)

cok uzun sürmeyen olympos antik kent girişine ilerleyen yolu inceleyerek yavaş yolalırken içeridekileri merak ediyorduk bir yandan da. plaj kartlarımızı temin ettikten sonra çok fazla içerilere gitmeden yol boyunca ilgimizi çeken antik çağ eserleri(!)ni inceledik. gidiş yolunda yüzeysel bir bakıştı bizimkisi. aradaki kaynak sular kısmı benim en çok ilgimi çeken yerlerdi:) çünkü soğuktu ve tam benlik hiç çekinmeden suya ufacık suya giriyordum ve genelde derede yüzüştüm çünkü deniz suyu fazla sıcaktı. :/

...
arkası yarın :b

Pazar, Ağustos 15, 2010

Döngü -2-

Güneye giderken yanında ne olur? :)

VE 5 kala. Döngüye 5 kala. Naturel olacak. Vakit geriye sayarken temenniler, umarımlar uçuşuyor olacak.
-Şunu da alalım yanımıza ne olur ne olmazlı cümleler birde.
veyahut
-Aa! unutmuşum diye elimle ağzımı kapatacağım anlar yaşanacak.
:)
Hazırlanıyoruz. Bekle.
Olympos.

Çarşamba, Ağustos 04, 2010

döngü

tatildi şuydu buydu diye geçiştirmek istediğim birşey değil bu yaz geçirdiğim ve devamı gelecek olan tatilim. mavi. seviyorum huzuru. karnımdaki şu lanet sancı ve soguk tere ragmen bi iki satır yazasım geldi bu vakit derde dermanından olan tatil muhabbetinden ama.. dayanamıyacağım sanırım.













Cuma, Temmuz 23, 2010

çok hafif.

egonuz götünüze kaçsın. çok eğlendim insanları ezmeye çalışarak yaptığınız yorumlarla. =)

Perşembe, Temmuz 22, 2010

sorunsal

last efem. geçmişin de gerisine gidebilmeliydi. belki ben son 12 ayda değilde, daha da öncesine dair müzik listemde nelerin olduğunu da görmek istiyorum. ve belkide son 12 aylık dönemi silmek, yoketmek istiyorum.

Salı, Temmuz 20, 2010

sokak kedisinin peşine neden düşülür ki?

aşk onarır bizi kırılınca
aşk onarır bizi.

bir kadeh bu kırılı içimde
...
yüreğimizde yıkasak çıkmaz bir leke..

bunu dinliyorum şuan ve aklımda üstünden geçen ezginin günlüğü konseri... halbuki bu parça söylenmedi konserde, inatla(!) düşünüyorum genede.

geçen hafta içinde İzmir'de dinleme fırsatı buldum ve aynı zamanda o güzel huzuru buldum onlarda. hava gazı fabrikası açık havada çimlerde binlerce idik belkide. insan manzarasını tarif edemiyor dilim. kilimler,küçük halılar bile  gelinmiş çoluk çombalak, eş-dost, ahbap, arkadaş toplulukları sanki herkes birbiriyle arkadaş. ezginin günlüğü konserine de böyle bir manzara yakışırdı elbet. bir parça çalar 70 lik amcam kalkar oynar tüm halk onu ayakta alkışlamaya başlar sonra bıcırıklarda oynamaya başlar yüzlerde bi mutluluk yayılır. biralar soğuktur. şarkılara onlarda eşlik eder. eylem yıllar sonra lise öğretmenleriyle karşılaşır konseri onlarda izlemeye gelmiştir ve bir parçada onlara armağan eder ki, gelen parça kanto olur.Bana bir koca lazım o da bu gece lazım " diyerek yüzlerde bi tebessümde o yaratır göndere göndere bu parçayı gönderdik öğretmenlerimize diyerek. : ) iyi dayandılar izmirin sıcagına neredeyse 2 saat diyebilirim. arada ses sisteminin azizliğide olmasa idi diyor ya insan ama genede güzeldi be arkadaş diyorum.

yaz halleri














Çarşamba, Haziran 30, 2010

olmuş mu gökçe bu? derken?

bir de ne vardır. kelimeleri oturtmuşsundur adam gibi karşına ama illa bi yamuk gözükürler etrafa. lanet edersin içinden yüklüce.

Cuma, Haziran 11, 2010

otur.kilitle kendine kendinle küs.

şarkının beni alıp götürdüğü yerde kalmak istiyorum. oracıkta oturup, elime bi çomak alıp bağdaş kurup gene öylesine ..kuma bir şeyler çizmek istiyorum. biri gelip onun üstüne denizden biravuç suyu koşarak avucunun içinden şak diye bırakana kadar. şarkı bitti.

aşk ne?

bu aşk mı?
- bu aşkın babası.
...
peki bu aşkın babası ise, aşkın kendisi nerde?
-içinde.

any far?

sebepsiz bitmiş gibi gözüken aslında bir sebebi olup sadece sessice biten şeyler daha çok can yakar. acıtır. beynin bir yarısı günün ansızın bir vaktinde onu patlatır şak diye. aynan kendinsindir. birşeye bakmak veya görmek bu hissi çağırmaz. o yüzden kaçıp korkma.

acceptance not in the brains(!)

onu o kadar çok seviyorum ki.beynim çok özgür.
bu yüzden beynimi çok seviyorum çünkü hiç birşey bu kadar takıntısız gitmiyor bağımsız. kendi içinde bağımlı hayatında insanın.

yok öyle birşey demeden düşün

insanla genellikle çevresindeki yalan söyleyen insanlara daha çok itimat ediyorlar veya boş muhabbetlere. 11 06 2010

Cumartesi, Mayıs 22, 2010

toplam olmak için toplamak şart mıdır?

Fikirlerden çok olayları tartışan insanları da içinde barındıran garip bir dengesizlik sergileyen toplam, İzmir. Yazık. (İnsanın kendini söküp çekebilmesi harika bir şey. Ve bunu paylaşan diğerlerinin yalnızlığı. Gerçek mutluluk kesinlikle yalansız yalnızlıklarda. Yalnızlaşan değil; kendini bu şekilde bileyip böyle olan ötekilerle örerek, harmanlayarak hayatı güzelleştiren. fikirlerin konuşulup, tartışıldığı bu yönde perspektifin genişletilerek bireyler toplamını oluştur(abilmek)mak en güzeli.)
Bu bağlamda sırf toplam olabilmek için eklenmek gerekmez. Sadeleştirmek toplamı oluşturmanın en dengeli ve temiz yoludur.

Cuma, Mayıs 21, 2010

20.05.2010

Kokusu mis kitaplar, yakın kitabevinde geçirilen zaman, iletişimde oturulup okunan kitabın keyfi paha biçilmez. Şimdi bunlara bu kadar yakın olurkenki tek eksiklik zamanı yaza ayarlayıp beklemek olacak. Hele şu bitirme projeleri, ödevleri bitsin. Hele bide tez önerimi sunayım.. gibi dertlerin olmadığı bir zaman. Fikirlerin büyüdüğü olayların yerini daha cok fikrin aldığı zamanlar. Bu zamanlar sevilir. Ödev için bitirdiğim Darwin, Evrim Devrimi, beni çok etkileyen bir kitap oldu. Bilime olan ilgim ve evrim konusu hakkında ögrenmek istediklerimde belki daha çok tetiklemiş olabilir bu durumu. Gözlemler ve  ögrenmek güzel.

Cuma, Mayıs 14, 2010


sevgiliden gelen- iii 24 Nisan, 16:50 
******

Seni Özlemek

Seni ilk gördüğüm gün başka kim varsa silinip gitti hayatımdan. Tatlı anılar bir yana, hangi olay varsa zihnimden silindi. Yepyeni, tertemiz bir başlangıçtı bu. Çıplağım, karşında arınmış durumdayım. Yaşamın iki yüzlülüğünü, yalancılığını, ihanetlerini, kalleşliklerini soyunup karşına en saf, en yalın benliğimle çıktım.

Sana ait olanı yaşamak istiyorum ben. Aşksa aşk, sevinçse sevinç, hüzünse hüzün, acıysa acı... Senden gelen hiçbir şey korkutmuyor beni. Sen yanımda olduktan sonra her şeye dayanabileceğimi biliyorum. Gözlerindeki derin uçurumlarda bir dağcı edasıyla gezinmek mutlu ediyor beni. Seni her gün yeniden keşfediyorum. Bu keşifte yolumu kaybetmeme imkan yok. Pusulamda rehberimde sensin. Karanlık yollarda ışığımda sensin.

Demet demet çiçek oluyorsun. Ben o çiçek tarlasının acemi bahçıvanı, birini koklasam diğerinin hatırı kalır diye üzülüyorum. Neyse ki her gün yeniden açıyorsun. Ve ben o renk renk çiçekleri bir daha koklama şansına sahip oluyorum.

Ne desem de sevda mı anlatsam diye düşünüyorum. Bu güne kadar söylenmiş en güzel sevda sözcükleri bile sana duyduğum aşkı ifade edemeyecek diye korkuyorum. Dünyanın bütün dilleriyle “Seni Seviyorum” desem yetmeyecek biliyorum.

Bana dokunduğunda tatlı bir ürperti kaplıyor bedenimi. Hafif bir meltem nasıl gıdıklarsa insanın vücudunu öyle oluyorum işte. Ama senin dokunuşların bu dünyadan uzaklaştırıyor beni. Kendimi lacivert bir okyanusun ortasında buluyorum. İçimdeki sonsuzluk duygusu büyüyor. Hiç bitmesin istiyorum dokunuşların.

Nereye gidersem gideyim yanımda götürüyorum seni. Hiç yalnız değilim bu yüzden.Ne gecelerim sensiz geçiyor, ne gündüzlerim. Yaptığım her şeyde, attığım her adımda mutlaka sen de varsın.

Özlemek aşkın yaramaz çocuğu. Ben o çocuğu bile uslandırdım artık. Özlenen sensin çünkü.
Sen benim için bu dünyada özlenmeye değer tek şeysin. Karşıma nasıl çıktığının önemi yok.Biz buna hayatın sürprizi diyelim.

Hani bir piyango bileti alır cüzdanında unutursun da haftalar sonra hatırlayıp listeye baktığında ikramiye kazandığını görür, sevinirsin ya...



İşte Sen Benim Hayatımın Büyük İkramiyesisin !



Özdemir Asaf

bari nolur sonra eveettt :)










Pazar, Nisan 18, 2010

...bir şarkı

Daydreamer :
Daydreamer, sittin’ on the seat 

Soaking up the sun he is a 

Real lover, makin’ up the past and feeling up his girl like he’s never felt her figure before
A jaw dropper
Looks good when he when he walks, he is the subject of their talk 
He would be hard to chase, but good to catch and he could change the world with his hands behind his back, Oh…

You can find him sittin’ on your doorstep
Waiting for the surprise
It will feel like he’s been there for hours
And you can tell that he’ll be there for life

Daydreamer, with eyes that make you melt
He lends his coat for shelter because he’s there for you when he shouldn’t be
But he stays all the same, waits for you and then sees you through
There’s no way I could describe him
All I say is, just what I’m hoping for

But I will find him sittin’ on my doorstep
Waiting for the surprise
It will feel like he’s been there for hours
And I can tell he’ll be there for life
And I can tell he’ll be there for life 

Cuma, Nisan 16, 2010

puding

hayat hala içini kusmakta. ve hala yaşanmış ve -mamışlıkların yükü inatla içe sindirilmekte. (... )
arada bir bol kokulu şarkılar dinliyorum genede..

Çarşamba, Nisan 14, 2010

Hali Hazırında His.

yanıtını bulamamış yaşanmışlıkların ve bir o kadar mide bulandırıcı kişiliklerin neler söyleyip, nasıl davrandığına şahit olup, ağzın açık şaşa kalmak, beyninden nasıl olabilir? şaka mı bu ? saçma gerçekten çok saçma dedirten durumlar silsilesi ve hali hazırda buna nefretle bakmak, nefret kusma isteği, geçmişi kusma isteği... bunu o kadar cok derinlemesine, uzunlamasına konuşasım, anlatmak isteğim, var ki... içim hala geçmişi kusuyor. lanet edesim geliyor her defasında ki aklıma geldikçe eder oluyorum. nasıl da bana hissetmediklerini gerçektende öyle düşünüyormuş gibi yansıtmışsınız ve aptal yerine koymuşsunuz beni. lanet olsun. güvenmiyorum işte. lanet olsun umarım muğlaya gömülürsünüz ve karşıma çıkmazsınız. sizin yüzünüzden diyorum, aslında konusamam o an orda o arkadasıma-arkadaşlarımın yanına gidememem sırf sizin yüzünüzdendir ama keşke gitseydim de insanlar beni böyle bilmeseydi son olarak, bunu yapamamam da bi kısmının benim yüzümden olduğunu düşündürüyor-  ama asıl sorun siz igrenc midesiz insanlarsınız, iki yüzlülüğünüz beni geri geri çekti o topluluktan. elim ayagım sanki dünyadan soğudu. bakalım. önümüzdeki hafta içerisinde muğla'da olma planlarım var. ne olur ne biter bilmiyorum ama benim için değerli olan insanlar ile arama tarifi üzücü bir soğuklukten başka birşey bırakmadı, ankara'da sizin o gün orada olmanız ve benim sizi görüp size lanet edip oraya bile yaklaşamak istemememden dolayı bugün belki de bu haldeyiz o değerli saydıklarımla. size lanet etmemek ne mümkün bu noktada.
herşeyin eski güzelliğine dönmesini istemiyorum. sadece, o birkaç benimsediğim insanların gerçekten beni anlamasını diliyorum ve de istiyorum.
bu kadar.

Pazartesi, Nisan 05, 2010

bu Aşk.

boncuk, ördek :) yirim.